Eren Körün Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2.Sınıf
1863 tarihli Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni cemaatine yönelik olarak hazırlanmış, Arus Yumul, Masis Kürkçügil ve Vartan Artinyan gibi araştırmacılara göre anayasal nitelikteki ilk belgedir ve bu özelliğiyle Osmanlı'daki ilk anayasal belge olarak kabul edilir. Bu nizamname, yalnızca Ermeni cemaatinin iç işleyişini düzenlemekle kalmamış, aynı zamanda cemaatler arasındaki ilişkiler ve Osmanlı'daki hukuk yapısının gelişimi açısından da bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat ve Islahat Fermanı sonrasında gelişen reform süreci, farklı milletlerin kendi idari ve dini işlerini düzenleyen yasal belgelerin oluşturulmasını gerektirmiştir. Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi de bu bağlamda ortaya çıkmıştır.
Ermeni Nizamnamesi, imparatorluk içindeki Ermeni cemaatinin idari, sosyal ve dini işlerini düzenleyen bir tür anayasa olmasının yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu'nun genel yapısında da anayasal düzenlemelerin habercisi olarak kabul edilebilir. Bu belge, Tanzimat dönemi reformlarının bir parçası olarak, Osmanlı'nın çok uluslu ve çok dinli yapısında modern hukuk normlarının uygulanabileceğine dair önemli bir örnek teşkil etmiştir. Osmanlı'da anayasal düşüncenin filizlendiği bir dönemde, bu tür belgeler, anayasal süreçlerin cemaatler düzeyinde de işler hale getirilebileceğini göstermiştir.
Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi, cemaatin kendi içinde hem dini hem de dünyevi konuları yönetebileceği demokratik bir yapıyı tanımlamış ve patrik ile birlikte Ruhani ve Cismani Meclislerin varlığına yer vermiştir. Bu yapı, patriklik makamının tüm yetkileri tek başına kullanmasını engelleyerek, cemaatin yönetimini katılımcı bir düzene oturtmayı amaçlamıştır. Böylelikle, patrik seçiminden meclislerin oluşturulmasına, eğitim ve sosyal hizmetlerin düzenlenmesinden mali işlerin yürütülmesine kadar birçok alanda cemaatin kendi iç demokratik mekanizmalarını oluşturması sağlanmıştır. Burada 1848 devrimlerinin ve buraya kadar gelen siyasi olayların etkilerini görebilmekteyiz. Kısaca söylemek gerekirse 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Rusya, Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoks tebaa üzerinde ve Kutsal Topraklar’da himaye hakkı kazandığında, Osmanlı’nın gayrimüslim milletleri uluslararası bir sorun haline gelmişti. Zamanla İngilizler ve Fransızlar da Katolikler üzerinde benzer bir etkiye sahip oldu. 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Amerikan Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM), Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerine başladı. 1850'de Protestanlar, Osmanlı Devleti nezdinde resmen millet olarak tanındı. Böylece ülkedeki Hristiyan cemaatler arasında bir gerilim ortaya çıktı; Ermeni ve Rum cemaatleri, bazı üyelerini Protestanlığa kaptırmanın yanı sıra öğrencilerini Protestan okullarına göndermek zorunda kaldı. Bu rekabetle başa çıkmak için cemaatler, yurtdışına öğrenci göndermeye başladı. (Küçük, 2006, p.46)
Bu bağlamda, Ermeni toplumu içerisindeki milliyetçi düşünceler de güçlenmeye başladı. Özellikle, ünlü Balyan ailesinin bir ferdi olan ve Ermeni Anayasası fikrini ilk kez geliştiren Nigoğayos Amira Balyan’ın yanı sıra, Fransız düşüncesinin etkisindeki Nahabed Rusinyan, gazeteci Garabed Ütüciyan, doktor Serope Viçenyan (Serviçen) ve Krikor Odyan gibi isimler, Paris’e gönderilen bu öğrenciler arasında dikkat çekiyordu. Bu isimler, 1849’da Paris’te Ararat Derneği’ni kurarak Ermeni milliyetçiliği hareketinin öncüsü oldular. Ayrıca, Ermenice edebiyatın halk diliyle yapılması gerektiği yönündeki revizyonist düşüncelerle yeni bir edebi ve kültürel uyanışın önünü açtılar. (Saray, 2005, p.82)
Bu süreç, 1848 Devrimleri’nin getirdiği özgürlük, eşitlik ve milliyetçilik fikirleriyle de yakından ilişkilidir. Avrupa’daki devrim hareketleri, Osmanlı topraklarına da yankı buldu ve Ermeni aydınlar, Paris gibi devrimci hareketlerin merkezlerinde Fransız devrimci düşüncesiyle doğrudan temas kurdular. 1848 Devrimleri, Ermeni aydınlarını etkilemiş ve onların hem Osmanlı yönetimine hem de cemaat içindeki geleneksel yapıya karşı daha cesur adımlar atmasına ilham vermiştir. Bu aydınlar, milliyetçilik ve özgürlük taleplerini, devrimlerin eşitlik ve bireysel haklar fikriyle harmanlayarak Ermeni milliyetçiliğinin temelini attılar.
Nizamnamenin getirdiği bir diğer önemli yenilik, cemaat içinde güçler ayrılığı ilkesinin benimsenmiş olmasıdır. Ruhani Meclis, patrik ve kiliseye bağlı dini işlerin yürütülmesinden sorumlu iken, Cismani Meclis, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi dünyevi konulara odaklanmıştır. Bu ikili yapı, cemaat yönetiminde daha dengeli ve demokratik bir işleyişin sağlanmasına olanak tanımıştır. Özellikle Cismani Meclis, Osmanlı Ermenileri arasında laik bir yönetim anlayışının gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi’nin Osmanlı’daki ilk anayasal belge olarak kabul edilmesinin bir diğer önemli nedeni, bu nizamname ile cemaat içinde seçim mekanizmalarının geliştirilmiş olmasıdır. Patrik seçimleri, meclis üyelerinin belirlenmesi gibi önemli süreçler, cemaat üyelerinin katılımıyla yapılmış ve böylece seçimlerle yönetime katılım sağlanmıştır. Bu durum, Osmanlı'da anayasal düzenin ve demokratik yönetim anlayışının ilk örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Aynı zamanda, bu nizamname Batı'daki anayasal gelişmelerden de etkilenmiş, özellikle Fransa ve İngiltere'deki demokratik hareketlerden ilham alarak hazırlanmıştır.
Bununla birlikte, Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi’nin Osmanlı hukuku açısından önemi, sadece Ermeni cemaati ile sınırlı kalmamış, Osmanlı’daki anayasal hareketlerin öncüsü olarak da görülmüştür. Nizamnamenin kabulü ve uygulanması, 1876 yılında yürürlüğe giren Kanun-i Esasi ile şekillenen Osmanlı anayasa sürecinin zeminini hazırlamış, Osmanlı'daki diğer milletlere ve cemaatlere de bir örnek teşkil etmiştir. Ermeni cemaatine tanınan bu özerk yönetim modeli, aynı zamanda Osmanlı'daki merkeziyetçi yapının dışında farklı cemaatler için yerel idari düzenlemelerin yapılabileceğini de ortaya koymuştur. Öyle ki bu dönemde, Ermeni cemaatinin yanı sıra Yahudi ve Rum toplulukları da benzeri nizamnameler hazırladılar. (Şahin, 1988, p.58) 1863 tarihli Ermeni Nizamnamesi, Ermeni cemaatinin statüsünü belirleyen bir belge olarak önemli kabul edilse de, metnin modern anayasa anlayışıyla tam bir örtüşme göstermemesi nedeniyle anayasa olarak kabul edilmez. Ancak, taşra bölgesindeki Ermeni cemaatlerinin kısmi katılımını, taşra kiliselerinin işleyişine ilişkin düzenlemeleri ve katılımcı meclisler gibi unsurları, bu belgeyi Osmanlı'daki anayasal gelişmeler açısından önemli kılmaktadır. Zira, Osmanlı'nın ilk anayasası 1876'da kabul edilen Kanun-ı Esasi olup, Ermeni Nizamnamesi bunu tam 13 yıl önceler. 1891'de fiilen yürürlükten kalkmış olsa da, belge, taşradaki kiliselerde ve patrikhane seçimlerinde kısmen uygulanmaya devam etmektedir.
Bu belge içerik açısından, doğrudan Kanun-ı Esasi’ye etkili olmamış gibi görünse de, Krikor Odyan, hem bu nizamnamenin hem de Kanun-ı Esasi'nin hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Mithat Paşa'nın yardımcısı olan Odyan, Osmanlı anayasa çalışmalarında etkili bir figür olarak, her iki belgenin de şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Öte yandan, Namık Kemal, Ermeni Nizamnamesi'nin özellikle meclislerin yapısı konusunda Kanun-ı Esasi’ye ilham verdiğini ifade etmiştir. Bu, Ermeni cemaatinin kendi iç işleyişine ilişkin oluşturduğu bu belgenin, aynı zamanda Osmanlı'daki anayasal gelişmelere etkisinin bulunduğunu ve demokratik yapıların oluşumunda bir öncü işlevi gördüğünü göstermektedir.
Ancak Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi’nin tarihsel süreci kesintilere de uğramıştır. 1916 yılında kaldırılan bu nizamname, kısa bir süre sonra yerine Ermeni Katoğigosluk ve Patriklik Nizamnamesi ile değiştirilmişse de 1918 yılında eski haliyle tekrar yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki siyasi belirsizlik ve geçiş dönemlerinde, nizamnameye uygun işleyiş her zaman tam olarak sağlanamamış ve bazı geçici çözümler uygulanmıştır. Örneğin, Umumi Meclis’in toplanamadığı dönemlerde, meclis üyeleri atanarak belirlenmiştir. (Kılıç, 2000, p.107)
Sonuç olarak 1863 tarihli Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni cemaatine yönelik ilk anayasal belge olarak kabul edilir ve Osmanlı'daki anayasal gelişmelerin öncüsü olmuştur. Tanzimat ve Islahat Fermanları sonrasında Osmanlı’daki çok uluslu yapının düzenlenmesi amacıyla cemaatlere kendi iç işleyişlerini yönetme yetkisi tanınmış, bu nizamname ile Ermeni cemaatinin dini ve dünyevi meselelerinde katılımcı bir yönetim oluşturulmuştur. Bu belge, aynı zamanda Osmanlı hukukunun modernleşmesine katkıda bulunmuş ve 1848 devrimlerinin etkisiyle yayılan özgürlük ve milliyetçilik fikirlerinin Osmanlı topraklarında da yankı bulduğunu göstermektedir. (İnalcık, 2006, p.239)
Kaynakça
İnalcık, H. (2006). Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu. In H. İnalcık & M. Seyitdanlıoğlu (Eds.), Tanzimat, Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu (pp. 235-266). Phoenix Yayınları: Ankara.
Kılıç, D. (2000). İstanbul Ermeni Patrikhanesinin Bağımsızlık Hareketlerine Yönelişi (1850-1896). In H. C. Güzel (Ed.), Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu (pp. 125-145). Yeni Türkiye Yayınları: Ankara.
Küçük, C. (2006). Osmanlı İmparatorluğunda "Millet Sistemi" ve Tanzimat. In H. İnalcık & M. Seyitdanlıoğlu (Eds.), Tanzimat, Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu (pp. 35-55). Phoenix Yayınları: Ankara.
Saray, M. (2005). Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları: Ankara.
Şahin, R. (1988). Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları. Ötüken Yayınları: İstanbul.
Comments